Tarihçe 06 Ağustos 2020, 13:11
Tarih öncesinden Osmanlı'ya kadar Kandıra üzerine resmi belgeye rastanmasa da 1945 yılında Rıfat Yüce tarafından kaleme alınan Kocaeli Tarihi ve Rehberi adlı eserde, Kandıra'nın milattan önce 3000'li yıllarda Sit'lerin, As'ların ve Amazon'ların yaşadığı yönünde rivayetlere rastlandığı ifade edilmektedir. MÖ 7. yüzyılda Ege göç kavimleri ile gelen Mis'ler Bebrik'ler ve Megaralı'ların da Kandıra'ya yerleştiği söylenmektedir.
Kandıra'nın fethi sırasında yaşanan kanlı çarpışmalarda akan insan kanı ile kızıla boyanan ve ismini akan kızıl dereden alan Kanlıdere, zamanla Kandere, Kandura ve ardından da Kandıra şekline dönüşmüştür. Kandıra ve çevresindeki eski muhtarların mühürlerinde Kandıra adının hep Kandere şeklinde olması bu rivayeti doğrulamaktadır.
Kandıra ile Osmanlı'nın ilk temasının 1308-1317 tarihleri arasında Orhan Bey döneminde gerçekleştiği bilinmektedir. Şehzadeliği döneminde Orhan Bey'e lalalık yapan ve daha sonra Karasu'dan Karadeniz Ereğlisi'ne kadar uzanan kıyı bölgelerinde fetihler yaparak '' Kocaeli Fatihi '' ünvanını alan Akçakoca Bey (Ö.1328 Kandıra) aynı zamanda Osman Bey'in yakın arkadaşı ve komutanlarındandır. Orhan Bey tarafından, İzmit tarafının fethi ile görevlendirilen Akçakoca Bey, 1320'de İzmit tarafını fethetmek için akınlar düzenledi.
Sapanca Gölü kıyısındaki küçük kaleleri ve daha sonra Kandıra'yı fethetti. Sakarya bölgesi komutanı Konur Alp'le birlikte Aydos ve Samandıra Kaleleri'ni fetheden Akçakoca Bey, İzmit bölgesine yönelik fetihlerin sürdürdüğü sırada Babatepe'sinde vefat etti. Daha sonra onun anısına İzmit Sancağına Koca-ili anlamına gelen Kocaeli adı verildi. Osmanlı döneminde İstanbul'un ihtiyaç duyduğu odun kömürü, tomruk ve tahtanın bölge ormanlarından kesilen ağaçların gemi yapımında kullanılmak üzere Kerpe'den nakliye edildiği söylenmektedir.
Kandıra; Coğrafi durumu İstanbul, İzmit ve Karadeniz'e yakınlığı sebebiyle İstiklal Savaşımız sırasında oldukça yoğun faaliyetlerin meydana geldiği bir yer olmuştur. İstanbul'dan kaçarak Ankara'ya gitmek isteyen vatan sever şahsiyetlerin milli mücadele döneminde İstanbul –Şile istikameti dağlık alandan çıkarak Kandıra üzerinden Geyve Boğazı yoluyla Ankara'ya ulaştıklarına şahit oluyoruz. Kurtuluş savaşı sırasında bir çok işgal ve tecavüzlereuğrayan Kandıra, 1918'de İngilizlerin, 1920'li yıllarda Yunanlıların işgaline maruz kalmasının yanında biz dizi Rum, Ermeni, Abaza ve Çerkez çetelerinin yağmalama, saldırı ve tecavüzlerine uğradı.
Milli mücadelenin başladığı günden itibaren Kuva-i Milliye'yi ve Mustafa Kemal'in önderliğinde Kurtuluş Savaşı'nı destekleyen Kandıra halkı, seçtikleri liderler vasıtasıyla köy ve nahiye olarak milis kuvvetleri kurup milli mücadeleye destek verdi. Bunların bazıları; Kandıra kazası Şeyhler Nahiyesi'nden “Halit Molla” (500-600 kişilik bir kuvvet), Akçaova Nahiyesi Tokaçlar Köyü'nden Ahmet Reisoğlu ve Molla Rıfat ( 50 kişilik bir kuvvet), Kaymaz Nahiyesi'nden “Halit Pehlivan” ve “Dayı Mesut” çetesi , Kandıra ve Karasu Bölgesinden “İpsiz Recep”Çetesi, “Küçük Aslan” ve “Yahya Kaptan” çeteleri önde gelen çetelerdendir. Bu çetelerin halkın yardımıyla silahlanarak Rum, Ermeni, Abaza çetelerini sindirmenin yanında , Yunan taburuna ve İngiliz müfrezelerine de önemli zayiatlar verdirdikleri bilinmektedir. Kandıra halkı 14 Şubat 1922 tarihinde, Ankara Hükümeti'nin Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey'e; Türk Milletinin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumak için, kanlarının son damlasına kadar mücadeleye hazır olduklarını belirten bir telgraf gönderererek tarihin şanlı sayfalarına adını yazdırmıştır.